Cumhuriyet'in Bilimsel ve Teknolojik Önemi
Bugün günlerden 23 Nisan neşe doluyor insan.Bugün Cumhuriyetimizin 100. yılı bizim için en önemli günlerden biri değil hatta en önemli günüdür.İlk olarak hepimizin Cumhuriyet bayramını kutlar gelecek bilim adamlarının da Çocuklar bayramını da kutlarım. Gelecek nesillerimize Cumhuriyetimizin ilanından bu yana çok büyük kolaylıklar sağladık .Eğitimlerimiz sayesinde bu zamana gelmiş bilim adamlarını yetiştirdik ve yetiştirmeye de devam ediyoruz.
Bir çok zorluk atlatarak Cumhuriyet'i ilan ettik ve Cumhuriyetimizin ilanından bu yana en çok da eğitime ve bilime önem verdik geliştirmeye çalıştık . Cumhuriyet öncesi bilimle alakalı eksiklerimizi geliştirmek için çok fazla bilime yüklenilmiş ve Ulu Önder Atatürk'ün sayesinde bir çok bilimle alakalı yenilik ve gelişmelere imza atmışızdır.Yapılan bu bilimsel çalışmalar Türkiyemizi şuan ki konumuna getirmiştir.
Bilimle alakalı atılan ilk adımlar her zaman ileriye yönelik olmuştur . Cumhuriyet'in ilan edildiği dönemde bilimin uygulama boyutu olan teknolojide hemen hemen tarihin hiçbir döneminde görülmedik ölçüde hızlı gelişmeler ortaya çıkmıştır. Aslında bu dönemin düşünsel kavrayışına egemen olan etmen "bilgi ve daha çok bilgi " üretmek ve ülkemizi bilim açısından geliştirmektir.

18. yüzyıldan itibaren Batı'da bilgi araçlarına tarihin hiçbir döneminde karşılaşılmayan bir yoğunlukla gereksinim duyulmuştur.Çünkü başlangıçta bilgi "güç" olarak algılanırken bu zamanlarda ise yaşamı belirleyen bir olguya dönüşmüş ve aynı zamanda bilginin "para " olduğu anlaşılmıştır.Bu dönemi Osmanlı ise ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında kavramıştır.
Batı dünyası ,Rönesans düşüncesiyle toplumsal,kültürel ve ekonomik alanlarda bilim ve felsefe alanında da büyük bir atılım gerçekleştirmiştir.Bu dönemde matbaanın icadıyla da bu bilgilerin doğru ve hızlı biçimde geniş kitlelere ulaşmıştır.
Batı dünyasında bunlar olup biterken Osmanlı Devleti ne durumdaymış birazda buna göz gezdirelim.Osmanlı devleti bu zamanlarda bilgiyi askeri alanlarda geleneksel anlayışın değiştirilmesine yönelik düşüncelerde ön plana çıkmıştır.
Yenileşme hareketlerinin başında harp okullarının açılmış olması gelmektedir. Bu durum aynı zamanda Osmanlı biliminin gelişmesi ve Batı biliminin aktarılması açısından da en ciddi adımı oluşturur.1773 yılında İstanbul'da Avrupayı örnek alarak bir denizcilik mühendisliği askeri okulunun , Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ve daha sonra da 1789 ile 1795 arasındaki sürede kara askeri mühendislik okulunun ,Mühendishane-i Berri-i Hümayun , birkaç aşamada kurularak faaliyete geçirilmiş olması bu durumun bir kanıtıdır.Eğitim alanında 18. yüzyılda başlayan bu yenileşme hareketleri, 19. yüzyılda Askeri Tıp Okulu (1827) ,Darülfünün , Maden Mektebi (1858) ve Sivil Tıp Okulunun kurulmasıyla devam etmiştir.Böylece bilimsel çalışmaların yapılabilmesi ve sonuçlarının toplumun ve ülkenin yararına uygulamalara dönüştürülebilmesi için, öncelikle kuramsal ve teknik bakımlardan donanımları yüksek, yetişmiş elemanlara ve bunları yetiştirecek eğitim kurumlarına gereksinim olduğunu anlayan Osmanlı Devleti, bu amaçla yurt dışından uzmanlar getirtmek suretiyle mevcut eğitim kurumlarını yeniden düzenlemiş ve bir taraftan da dışarıya seçme öğrenciler göndererek, eğitim alanındaki açığını gidermeye çalışmıştır. Ancak uygulama birçok bakımdan umulanı verememiş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Türkiye’de bilim ve teknoloji politikalarının uygulamaları 1960’larda başlamıştır. Ancak daha önce Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerekli ekonomik kalkınma ve kültürel gelişmede bilim ve teknolojinin kullanılması, ülkenin tüm meselelerine karşı bütüncül bir bilimsel tutum benimsemesine yol açmıştır. Bu tutum genç Cumhuriyet’in bilime atfettiği stratejik rolle şekillenmiş ve Türkiye’de 1960’larda belirlenen bilim ve teknoloji politikalarına da kaynaklık etmiştir.
Cumhuriyet’in ilk yılları henüz bilim ve teknoloji politikaları kavramının yerleşmediği yıllardır. Ancak genç Cumhuriyet kendine özgü bir ulusal bir hedef belirleyerek hem ekonomik hem de kültürel kalkınmada bilim ve teknolojinin takip edildiği önemli gayretler göstermiştir. Bütüncül bir yaklaşımla ekonomik kalkınmayı ve kültürel gelişmeyi bilim ve teknolojiyi yakından takip ederek gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu doğrultuda Cumhuriyet’in kuruluşundan 1950 yılına kadar ki süreçte oluşan bilim ve teknolojik gelişmelerin bazıları şunlardır;
1- Ulusal hedefin çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak olarak belirlenmesi ve bu hedefin yöntemi olarak bilim ve teknolojinin kabul edilmesi,
2- Ülkenin ihtiyaç duyduğu ekonomik kalkınma ve toplumsal gelişmede bilim ve teknolojinin yakından takip edildiği reformların yapılması,
3- Henüz kuruluş aşamasında olan bir ülkenin kendi uçağını üretmesi konusunda büyük bir kararlılık gösterip kendi uçak fabrikalarını kurması ve aynı şekilde Türk Tayyare Cemiyeti’nin kurulması,
4- Çeşitli bilimsel araştırma merkezleri açılarak çağdaş bilimsel eğitim ortamının oluşturulması ve bu amaçla 1933’te üniversite reformunun gerçekleştirilmesi,
5- Milli üretim odaklı sanayileşmeye ağırlık verilmesi ve bunun bir plan dâhilinde teknoloji transferleri aracılığıyla gerçekleştirilmesi,
6- Sanayileşme atılımlarında Sümerbank, MTA, Etibank ve EİEİ gibi kurumlar aracılığıyla sanayileşmede ARGE’nin sağlanması ve bu kurumlar aracılığıyla bilimsel araştırma ve sanayi işbirliğinin gözetilmesi,
7-Teknoloji transferi aracılığıyla 1937’de Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın kurulması ve demir çelik üretiminde teknolojik gelişmelerin sağlanabilmesi için hükümetin bu fabrikaya önemli miktarda bütçe ayırması,
8- 1946’da üniversiteleri düzenleyen ve üniversitelere bilimsel özerklik tanıyan Üniversiteler Kanunu ile üniversitelerin diğer kamu ve özel kuruluşlarla işbirliğine dayalı, ülkenin ihtiyaçlarını gözeten ulusal nitelikteki bilimsel araştırmalar yapacak şekilde düzenlenmesi, sonraki yıllarda belirlenecek olan bilim ve teknoloji politikalarının çekirdeğini oluşturmuştur.
Bu maddelerin geneli bilim ve teknolojinin ekonomik ve sanayide ki yararlarını açıklamaktadır. Cumhuriyet'in ilanından sonra bilimin gelişmesine daha detaylı bakmak gerekir .Bilimde oluşan gelişmeler hakkında yaptığım araştırmada edindiğim bilgileri size de anlatmak istiyorum.
Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra, kurum ve kuruluşların hızla kurulmasına yönelmiştir. Bu kurumlardan ilki İstanbul Üniversitesidir. Atatürk’ün gayretleriyle Darülfünun, 1933 Üniversite Reformu’yla birlikte, İstanbul Üniversitesi olarak yeniden açılmış ve uluslararası düzeyde haklı bir konuma ulaşmıştır. Böylece Osmanlı Türkiye’sinin son dönemlerinde canlanan bilimsel gelişmeler, Cumhuriyet’le birlikte daha da yükseğe ulaşmıştır. Böylece bu olumlu havanın neticesinde üstün nitelikli, bilimin pek çok dalında yaptıkları çalışmalarla katkıda bulunmuş ve bu katkılarından dolayı, uluslararası bilim ödüllerine lâyık görülmüş çok sayıda Türk bilim insanı yetişmiştir.
Cumhuriyet ile birlikte önemli gelişmelerin kaydedildiği bir diğer alan da tıptır. Tıp genellikle, diğer disiplinlere oranla daha erken gelişmeye konu olmuş bir disiplin niteliğindedir ve diğer bilim dallarına göre daha geniş bir araştırmacı kitlesini bünyesinde barındırmaktadır. Cumhuriyet döneminde diğer bilim dallarında da görüldüğü gibi hemen Cumhuriyetin ilanından sonra, Osmanlı döneminde doğmuş ve Atatürk döneminde görev yapmaya başlamış birçok hekim bulunmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında hizmet veren bu hekimlerimiz arasında Besim Ömer, Mashar Osman, Akil Muhtar, Saim Dilemre, Haydar İsmail Gaspıralı, Fahreddin Kerim Gökay, Muzaffer Dilemre, Reşit Galip, Kemal Akay ve Süreyya Tahsin Atademir’in adları sayılabilir. Cumhuriyetin ilerleyen yıllarında sayıları gittikçe artan hekimlerimiz arasına, Hulusi Behçet, Tevfik Sağlam, Nurettin Berkol, Muhiddin Dilemre, Kemal Cenap Berksoy, Melahat Terzioğlu, Sadi Irmak, Saip Ragıp Atademir gibi isimler katılmışlardır.

Matematik konusunda Cumhuriyet dönemindeki ilk araştırmaları 1928 yılında, Kerim Erim ve Hüsnü Hamid İtalya’da yayımladıkları makaleler ile gerçekleştirmişlerdir. Bunları Ratip Berker’in çalışmaları izlemiştir. Bu dönemde daha çok akışkanlar mekaniği, elastisite gibi konular ön plana çıkmıştır. Daha sonra Cahit Arf, Hülya Şenkon, Orhan Alisbah ve Nazım Terzioğlu’nun çalışmalarıyla analiz ve cebir, Kerim Erim, Lütfi Biran, Ferruh Şemin ve Feyyaz Gürsan ile diferansiyel, Cengiz Uluçay ile fonksiyonlar teorisi ve matematiğin temelleri çalışmaları ağırlık kazanmıştır.
Cumhuriyet dönemi kimya bilimi açısından da bir atılım dönemi olmuştur. Ülkemizde ilk defa 1918 yılında İstanbul Üniversitesi çatısı altında bir Kimya Enstitüsünün kurulmasıyla başlayan kimya çalışmaları kısa sürede diğer üniversitelerde de yaygınlaşmıştır. Günümüzde Türkiye kimya çalışmalarında dünyada önemli bir konumdadır. 2015 yılına Aziz Sancar’ın kimya dalında Nobel alması bunun önemli bir göstergesidir.
İlk eserlerin 19. yüzyılda kaleme alındığı Jeoloji konusunu, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde ciddi bir biçimde ele alan Maden Teknik Arama Enstitüsüdür. Günümüzde bu alanda birçok bilim adamı yetişmiştir. Bunlar arasında Şevket Ahmed Birand, Ahmed Canokay, Bedri Güneri, Fahriye Atıf, Hamid Nafiz Pamir, Celal Şengör’ün adlarını saymak mümkündür.
Cumhuriyet ilanı bilim ve teknoloji de ilerlememizde katkısı çok büyüktür .Cumhuriyet ilanından sonra batı ülkelerinin hızına yetiştik ve günümüze kadar geliştirdik ve geliştirmeyede devam ediyoruz.Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim yazımda kullandığım bilgilerimin çoğunu TR Dergisinin Türkiye'nin Bilim Tarihi yazısından ve Dergi Park Akademik 'in Cumhuriyet'in Bilim ve Teknoloji Politikası (1923-1950) adlı yazısından edindim .İyi günler sevgilerimle...
Yorumlar
Yorum Gönder