Ülkemizde Gelişen Aşı Hayatı 
    Ülkemiz birçok salgın, virüs görmüştür mücadele etmiş ve aşılar gelişmiştir . Bu virüsler ve salgınlar devam etmektedir. Türk hekimlerimiz büyük bir mücadele ile salgınlara aşı bulmaya çalışmaktadır onlara ilk başta teşekkür ederek ülkemizin aşı hayatını öğrenelim .
 İlk aşı denemelerimiz ne zamandı ve hangi hastalık üzerineydi?
      İlk aşı denemelerimiz çiçek salgını üzerine olmuştur .1700'li yıllarda çiçek aşısı uygulamalarına başlanılmıştır .
     Bu uygulamalar ilk başta çiçekli hatun diye bilinen kadınlar tarafından yapılırdı.Çiçekli hastadan irin alınır bu irin ceviz kabuğu veya incir ağacı yaprağında saklanır hasta olan çocukların kollarına diken ile bir çizik açılır ve irin enjekte edilirdi .Yani hastalığı iyileştirmenin yolunu yine hastalıklı hücrelerle çözüm bulunacağına inanılmıştır ve öyle de olmuştur.

 Aşıyı bulduğumuzu diğer ülkeler nasıl öğrenmiştir ?
   Aşımızı dış ülkelere ilk duyuran kişi İngiliz Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montague olmuştur .Lady Mary çocuğunun tedavisi için  Edirneye gelmiştir ve burda aşı dediğimiz tedaviyi öğrenmiştir .Bu öğrendiği bilgiyi İngiliz halkına anlatmıştır bu tabi bizim kârımıza olmuştur ilerde yabancı ülkelere aşı ihracat etmemizi sağlamıştır.

   Aşılar sayesinde ölüm sayılarımız azalmıştır .Savaş yıllarımızda yani 19.ve 20.yy'larda savaşlar yoluyla bir çok bulaşıcı hastalıklar ülkemiz insanlarının canını almıştır .
 Savaş yıllarından sonra bize kalan bulaşıcı hastalıklar nelerdi ve ne kadar insanımız can verdi ?
   Savaş yıllarından bize kalan önemli bulaşıcı hastalıklar ;kolera ,karahumma ,lekeli humma ,veba,çiçek ve sıtmadır.Bu hastalıklardan en çok bize zarar veren çiçek ve koleraydı .

  Kolera hastalığı nasıl İstanbula geldi ve kaç can verdik bu salgına?
  1831 yılımda İskendireye'den kalkan  bir gemi ile İstanbula gelmiştir.Çok sayıda can vermişizdir bazı günler ölen sayısı 200 ü geçiyordu .1931 yılında bu salgınla toplam 6 bin vatandaşımızı kaybettik.1965 yıllarında ise Afrika ,Avrupa ,Amerikaya'da yayıldı ve bu yıllarda ise toplam 30 bin İstanbullu ölmüştür.
  1800 lerin sonlarında bakteriyoloji hızla gelişti .Hastalıklara yol açan etmenler tanımlanmaya başlandı.Bu döneme damga vuran kişilerden biride Posteur'du .İlk kez 1884'te kuduz aşısını 1894' de difteri ve tetenoz serumlarını geliştirdi.

 1800' lerin sonlarına doğru aşıların geliştirilmesi için bir kaç kurum kuruldu.Bu kurumlar nelerdir?
   1887'de Kuduz Ensitütüsü kuruldu.1889'da Terkihane kuruldu çiçek aşısı üretimi için ve 1893 'de Bakteriyoloji Haneyi Şahane  kurulmuştur .

Gelelim kolera ve çiçek kadar tehlikeli olan bir diğer salgına.Bu salgın neydi ve aşısı nasıl bulundu ?
   Bu salgın Tifüs'dü 1900' larda ortaya çıkmıştı bir çok askerimiz halkımız ve hayvanlarımız can vermiştir bu salgına.Tifüs bitler yoluyla geçen bir hastalıktır.O kadar etkili bir salgındıki askerlerimiz daha cephelere ulaşmadan araçlarda bu salgından dolayı can veriyordular.

  Tifüsün aşısı daha bulunmamıştı taki 2 özverili türk hekimi çıkana kadar .Bu 2 özverili çalışkan türk hekimleri ilk kez insan kanından tifüs aşısı üretmeyi başarmışlardır.

Tifüs aşısını bulan hekimler kimlerdir? Nasıl bir teknik kullandılar?
   Bu iki hekiminin biri Doktor Reşat Rıza diğeri ise Doktor Tevfik Zalim'dir. Tifüslü hastanın kanını alıp 1 saat süreyle 60 derecede ısıtmışlardır .Elde ettikleri aşıyı tüplerin doldurdular .Bu sıvıyı hastanın 5 cm küp derinin altına enjekte ettiler ve tarihe adlarını yazdırdılar.

  1. Dünya Savaşı bitmişti ama sırada Kurtuluş Savaşı vardı. Kurtuluş savaşında bir çok asker ve hayvanlar tifüs, kolera ve sıtma yüzünden can veriyordular onların yardımına doktorlarımız ve veterinerlerimiz yetişti .Bu özverili ve azimli doktor ve veterinerlerimiz gizlice aşıları üretmiş ve cephelere taşımıştır .


Bu doktor ve vetreinerler kimlerdi ve aşıları cephelere nasıl taşıdılar?
    Doktorlarımız; Ahmet Rıfkı,Kemal Muhtar,Şerafettin Mustafa ,Mustafa Hilmi Zekai Muhammer'dir.Veterinerlerimiz ;Ahmet Şefki ve Nikolaki Mavraoğlu'dur. Bu doktor ve veterinerlerimiz İstanbulda ki bakteriyoloji hanede bir çok aşıyı üretmiş cepheye götürmüş ama sonra İstanbul işgal edilince bakteriyoloji haneyi Eskişehire taşımışlardır .Eskişehirde hamamda üretmişlerdir .Üretmekle kalmamışlar cepheye giderken aşılar bozulmasın diye Doktor Kemal Muhtar Almanların buzdolabından esinlenerek buz kutuları yapmıştır. 
 Savaşlar bitti Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve tıp çalışmaları kurumsallaştırılma kararları alındı . Osmanlı dönemi tıp kurumları Ankara'da kurulan Refik Saydam merkez kurumuna taşındı. Veterinerlerimizin ürettiği aşı merkezleride Ankara Etlikte ve İstanbul Pendik'te iki ayrı birime dönüştü.
  Bir çok aşı bulundukça yeni virüsler salgınlar çıkmaktadır ve doktorlarımızın azmi sayesinde daha bir çok ilklere adımızı yazdırıcağımıza eminim .
      

  Okuduğunuz için teşekkürler :)
Kaynak; Ben youtube de bulunan 1 Nisan 2016 yılında yayınlanmış "Aşıyla gelen hayat -2003" adıyla geçen videoyu izleyerek bu bilgileri edindim.



      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar